Biz, Anarşist Kadınlar diyoruz ki; Ezilenlerin isyanı için; Bütün kadınlar sokaklara! Çağrımız; evinde bulaşık yıkayanlara, restoranda servis yapanlara, marketlerde stand açanlara, plazalarda beyni satılanlara, caddelerde…
Ay: Nisan 2011
* Küresel kapitalizmin ataerkil düzeni meşrulaştırarak kadınlar üzerinde çifte baskı uyguladığı bir düzende, iktidarların, yasaların, sözde eşitlik, adalet ya da hak aldatmacalarının karşısında olan anarşist kadınlar olarak yeni bir örgütlenme pratiğini hayata geçirdik.
* Bu mücadelenin öznesi olan kadınların çalıştıkları fabrikalarından, ofislerinden, mağaza tezgahlarından, evlerinden ya da kasiyer koltuklarından, yani kafa, kol ya da duygusal emeklerinin sömürüldüğü her yerden ayaklanarak özgürlüğü sokaklarda araması gerektiğine inanıyoruz.
Bu sözler 1935 yılında İspanyol bir kadının,bir miliciananın sözleridir.İsyan eden bir miliciananın.
Erkeklerin şiddetle-ister savunmacı ister saldırgan konumda-tanışık olduğunu düşünen geleneksel bakış açısı “yıkıcı erkeğin” yanında “koruyucu kadın”ı da tanımlar.Kadınlar doğası gereği(!) verdiği yaşamı korumakla,düzenlemekle sorumludurlar.Onlar şiddete yabancıdırlar:yıkmaz,savaşmaz,kin gütmez,mücadele etmez,en fazla erkeğin yaptıklarını yorumlarlar.Bazı çıkıntılar vardır tabii ki.Onlar olsa olsa erkeğe özenen kompleksli kadınlar,gözü dönmüş cadılar,belki de lezbiyenlerdir(!)
Oysa kadınlar tarihin her döneminde yazgılarına(!) başkaldırmış,savaşmışlardır.Nedir peki,kadınları kendi tarihlerine başkaldırtan güç?
Dünyanın bir ucundan bir ucuna kadınlar emekle kazandılar yaşamı, direnerek büyüttüler mücadeleyi. Ancak bu emek yok sayıldı, bu direniş görülmedi. Kadınlar küresel bir kurtuluş için,…
Ontex firması, içinde Can Bebe, Helen Herper, Can Ped, Can Lady adlı ürünlerin de olduğu markaları üreten, Ortadoğu ve Afrika bölgesine ihracat yapan, yaklaşık 500 kadar işçinin çalıştığı küresel bir şirket. Selüloz-İş’in yıllardır örgütlü olduğu fabrikada işçiler, düşük ücretlendirmeye ve sendika patronlarının işverenin çıkarlarından yana taraf olmasına karşı direnişe geçmişlerdi. Günlerdir fabrika önünde sürdürdükleri direnişlerini, Ontex ürünlerini boykot çağrısıyla devam ettirmektedirler.
Kadın pedi, çocuk bezi, losyonu vb.üretim yapan bu küresel şirket’in öncelikli tüketicisi ise kadınlar. Direnişlerini kararlılıkla sürdüren işçi arkadaşlarımızla dayanışmak için hazırladığımız ‘Ontex’e köstek, Direnişe destek, BOYKOT’ yazılı stikerleri farklı semtlerde, marketlerdeki ürünlerin üzerine yapıştırmaya başladık. Sömürü düzeninin pazarında payda olmayı reddeden, bütün kadınları sokaklara, direnenlerle dayanışmaya ve boykot’a çağırıyoruz.
Papart, Kemalpaşa, Kura, Sinop, Munzur, Toroslar, Cilo, Ege, Marmara, Karadeniz, Akdeniz, Doğu Anadolu olmak üzere coğrafyanın dört bir yanından gelen binlerce kişi, yaşamın ve doğanın…
Sakine, İpek, Arzu, Remziye, Adile… Kimi 18’inde, kimi 42’sindeydi. Kimi başörtülü, kimi şalvarlı, kimi mini etekliydi. Kimi okumuş yazmış, kimi cahil, çaresiz, kimi kimsesiz, kimi hiç yoktan yere…Ama hepsinin ortak noktaları ‘namus’ ya da ‘töre’ adına katledilmeleriydi. Katilleri; eşleri, babaları, erkek kardeşleri…Katilleri; devletti, yasalardı, erkek egemen sistemdi, militarizmdi.
Hatice, Elvan, Kezban, Dilek…Kimi 2,5 yaşında, kimi’12 sinde. Kimi kimsesiz, kimi ana-babalı. Ama hepsi; çaresiz, savunmasız, küçücük…kiminin dedesi, kiminin komşusu, kiminin hiç kimsesi. Katilleri; devlet, yasalar, erkek egemen sistem.
Katiller aramızda, katiller ‘biziz’, katiller ‘hepimiz’.Onları ‘biz’ öldürdük, ‘biz’ taciz ettik, ‘biz’ tecavüz ettik, Onları ‘toplum’ yok etti.
Suyun ticarileştirilmesine karşı mücadele eden, toprak, su, yaşam ve özgürlük mücadelesi veren, tüm yaşam savunucuları, Her türlü uyarıya rağmen nükleer santrallerde ısrar eden anlayışa karşı…
C. Wright Mills’in sosyoloji disiplininin kurucu metinlerden sayılan ‘Sosyolojik İmgelem’ (1959) kitabı, insanı “etrafından soyutlanmış, yalnızca refleks ve içgüdülerden oluşan bir biyolojik varlık olarak” düşünmenin kısırlığından söz eder ve uyarır: “Her ne olursa olsun insan, … içinde bulunduğu toplumsal ve tarihi yapılarla olan ilişkisiyle anlaşılmalıdır.” Ülkemizdeki muhafazakâr düşünür ve siyasetçilerin tecavüz ve hadım yasası tartışmaları bağlamında geçtiğimiz haftalarda bildirdikleri görüşler ise, “insan” denilen varlıktan ne anladıklarının sınırlarını ya da sosyolojik bakış açısından hiç nasiplenmediklerini gözler önüne sermiyor mu? Buna göre, söz konusu açıklamalar her şeyden önce insanı biyolojik indirgemeciliğin derinliklerine hapsediyor.
Kamuoyunda ‘hadım’ yasası olarak bilinen Çocuğa Karşı İşlenen Cinsel Suçlarla ilgili yasa teklifi Adalet Komisyonu’ndan geçti. Çocuklara karşı işlenen suçun cezası 6 yıldan 15 yıla yükseltilirken, teklifte ‘beden sağlığının bozulması’ ibaresinin çıkarılması suçluların salıverilmesinin önünü açtı denildi.
Komisyonun sabahki oturumunda, İktidar partililer tarafından “Kadının ve Aile Bireylerinin Şiddetten Korunması”na ilişkin kanun teklifiyle ilgili alt komisyon kurulmasına karar verildi. Bakan Aliye Kavaf, öncelikle çocuğa karşı işlenen cinsel suçlarla ilgili teklifin görüşülmesi gerektiğini savundu.
Kadının ve Aile Bireylerinin Şiddetten Korunmasıyla ilgili kanun teklifinin alt komisyona havale edilmesinin ardından Komisyon, Çocuğa Karşı İşlenen Cinsel Suçlarla ilgili yasa teklifini görüştü.