15 Mayıs Dünya Vicdani Retçiler Günü kapsamında düzenlenen ”10-15 Mayıs Vicdani Ret Buluşması”na bizler de Anarşist Kadınlar olarak katıldık.
Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Üniversitesi Fındıklı Kampüsü’nde düzenlenen etkinliklerin ardından, Fındıklı’dan Dolmabahçe’ye yürüyerek basın açıklaması yapıldı ve 6’sı kadın olmak üzere toplam 8 kişi vicdani reddini açıkladı.
Bizler de Anarşist Kadınlar olarak hem etkinlikte yaptığımız konuşmayla hem de vicdani ret açıklamalarımızla bu topraklarda süren savaşın bir parçası olmayacağımızı, hayatlarımızı gasp eden bu militarist sistemi reddettiğimizi, bu savaşın gizli ya da açık bir öznesi olmayacağımızı açıkladık. Anarşist kadınlar olarak vatanın, milletin ya da atanın değil, yaşamın izinde olduğumuzu bir kez daha haykırdık.
Panelde okunan metnin tamamı:
Bizler, devlete, mülkiyete, milliyetçiliğe, militarizme, otoriteye, cinsiyetçiliğe, köleliğe ve efendiliğe karşı olduğumuz için anarşistiz.
Bizler kadınız. Çocukken oyuncak silahlarla tanışmış, öğrenciyken her sabah nizami sıraya sokularak türklükle terbiye edilmiş, beden eğitimi ve milli güvenlik derslerinde sınıf arkadaşlarıyla ‘askere hazırlanmış’, gerekirse bu millet için ‘gözünü kırpmadan’ canından geçeceğine söz verdirtilmiş, oğlunu, sevdiklerini, kardeşlerini ‘feda etmeye’ gönüllü militanlar olarak yetiştirilmek istenen, bedenleri her gün farklı yollarla sömürülen, erk, ata, şeref, namus, millet kelimelerinin kadını ayaklar altına almadan bir adım dahi atamayacağını bilen, televizyonda, gazetelerde hamasi nutuklarla vatan için ‘öldürmeyi’ ve ‘kardeş kanı dökmeyi’ ilmik ilmik örerek, ölümü kimlik haline getirmemizi isteyen katil devletin, savaşta, sokakta, evde, her gün, teker teker tecavüz ettiği kadınlarız.
Bizler militarizmin hem görünen, hem de görünmeyen özneleriyiz. Bu toprakların yaşadığı en büyük acıların beşiği Kürdistan’da, artık devletin dahi kendi yarattığı yıkıma gözlerini kapayamayacağı inatta bir direnişe tanıklık ediyoruz. Görünen özneleriz çünkü, bu savaşın hoyrat kurallarına karşı varlığını etten kalkan haline getirmiş kürt
kadınlarının, barış annelerinin nefes aldıkları her an vicdani redlerini açıkladıklarını görüyoruz. Onlar ne savaşın, ne de ölümün öznesi olmayacaklarını devlete yaşayarak ve hesap sorarak öğretiyorlar. 12 eylül faşizminin ardından evlatlarını gözaltında, işkencelerde kaybetmiş Cumartesi anneleri, ağıtlarını hüzne değil isyana dönüştürerek hiç bıkmadan hesap sordular, bir kere olsun devlete karşı dik duran omuzlarını düşürmediler. Onların yaşadıkları ve savaşı reddedikleri her an, devletin inkar politikalarının sosyal yıkımı oldu. Ve aslında kadınlar militarizme ve devlete olan isyanlarını sadece Kürdistan’dan, Türkiye’den değil, dünyanın dört bir yanından, Filistin, Bosna Hersek, Güney Afrika, Arjantin ve daha sayamayacağımız bir çok coğrafyadan yükselttiler.
Bizler diğer yandan savaşın görünmeyen özneleriyiz. Sadece savaş koşullarında değil, yaşadığımız her an, toplumsal iktidarlar cinsiyet politikalarından beslenirken, devletin pasif ve korunması gereken öznesi olarak üzerinde politika yürütülen sessiz özneler haline getirilmek isteniyoruz. Bizlere yıllarca öğretildiği gibi doğamız itibariyle pasif ve barışçıl olduğumuz için değil, politik birer özne olduğumuz için reddediyoruz. Savaşın kendisi cinsiyetçidir ve aktif olarak savaşın içinde bulunmamak, barıştan taraf olmak demek değildir.
Biz hep bu savaşın içindeydik ve militarizme, dişi vatanda erkek siyasi egemenlik kuranları lanetleyerek karşı çıkıyoruz. Bizler vatanın, milletin ya da atanın değil, yaşamın izindeki kadınlarız. hayatlarımız çalınmadan hayallerimizi buluşturuyoruz.
Anarşist Kadınlar