Kültür ve Siyasette Feminist Yaklaşımlar dergisinin konuğu olarak Türkiye’ye gelen İsrailli antimilitarist feminist Rela Mazali, onu bugünlere ve mevcut düşüncelerine getiren süreci, hikayeleri, siyaseti ve yeni alanların nasıl yaratılacağını anlattı…
Başlangıç…
1967 yılında 18 yaşında askere gittim; “savaş” zamanında. O dönemde İsrail’de şimdiki anlamıyla ne vicdani retçi ne de antimilitarist hareket vardı. Sadece bir takım memnuniyetsizliklerimiz vardı. 1967 yılında İsrail’in kazandığı “zafer”den dolayı “mutlu olmadım”. Tam tersine, büyük bir tatsızlık ve memnuniyetsizlik hissettim.
Uzun süre bu duygular içimde dolandı ancak çok uzun süre açık politik bir eleştiri haline gelmedi bu duygular. Benim bilinçlenmem 30’lu yaşlarımda anne olduğum döneme denk geliyor. Kızım dünyaya geldiğinde, ona öğretmemi istedikleri şeylerin benim mutsuzluklarıma sebep olan anlayışlar olduğunu anladım.
Kızıma bu değerleri aşılamak istemediğimi gördüm. Bizlerden bir çeşit “ebeveynlik” yapmamızı istiyorlardı ancak bu “ebeveynlik”in sonraki kuşağa taşıması gereken değerler, bizim kuşağımızdaki memnuniyetsizliği yaratan değerlerdi. Ben böyle bir “ebeveynlik” yapamayacağımı anladım. Ve bu sorgulama beni politik bir bilinç ve dile taşıdı. Aynı şekilde hisseden insanlarla karşılaştım ve sürekli konuşmaya başladık.
İşgal Karşıtı Hareket
İsrail’de 1980 yılında başlayan “İşgal Karşıtı Hareket” bizler için çok önemlidir. İlk kez orada memnuniyetsizliklerimizi bir cümleye dökebildik: “Düşman olmayı reddediyoruz” dedik. Elbette sadece sloganlar değildi burada ortaya çıkan, ama bu cümle bizlere bir dayanak noktası verdi. İşgale katılmayacağımızı, bunun devamı için çalışmayacağımızı söylemiş olduk. Bu cümle bizler için küçük farklı bir alan yarattı.
O zamanlar henüz antimilitarizm ya da vicdani red gibi düşüncelere ulaşmamıştık; sadece bizden yapmamızı istedikleri şeyleri yapmak istemediğimizi söylemiştik. Harekette çok farklı insanlar vardı, çoğu kırık dökük cümlelerle ifade ediyordu kendini, fakat bu işgale katılmayı istemeyenler, birbirleriyle konuşmaya başladılar. Herkes diğerinin ne hissettiğini anlıyordu. Bizlerin alternatif bir programı, kesin çözümleri yoktu sadece süregiden işgale ortak olamayacağımızı hissediyorduk.
“Yeni Profil”
İsrail’deki antimilitarist vicdani retçi hareketimiz “Yeni Profiller” 2000 yılında oluştu. Aslında bizler bir “hareket yaratmadık”, hareketin kendisi olan insanlar oradaydı. Biz aslında iki okuma grubuyduk. Bir mekanda buluşuyorduk. Fark ettik ki kimse evine gitmek istemiyor, herkes bu mekanda kalıp diğeriyle konuşmak istiyor, duygularını ve düşüncelerini paylaşmak istiyor.
200-250 kişi olduğumuzu fark ettik. Herkes gündelik hayatın militerleşmesine, bizlere zerk edilmeye çalışılan değerlere karşı eleştireldi. Birbirimizle konuşarak düşüncelerimizi daha da netleştirdik. Bir hareket olduğumuzu fark ettik ve antimilitarist, vicdani retçi ve feminist hareketimiz “Yeni Profil”in varlığını kabul ettik. Dediğim gibi hareketi biz kurmadık, fakat bunun bir hareket olduğunu fark edip adını koyduk. “Yeni Profil” feminist bir hareket ve içimizde erkek üyelerimiz de var.
Antimilitarizm ve Feminizm
Bana birçok insan antimilitarizmle feminizmin ne ilgisi olduğunu soruyor. Oysa bir “ordu”nun iki şeye ihtiyacı vardır: Düşman ve kadın. Düşmanın varlığı ordunun varlığını meşrulaştırır; bir düşman yoksa da bu yaratılacaktır. Ordu “koruması ve kapatması” gereken bir “kadın”ın varlığına da ihtiyaç duyar. “Anavatan” sözcüğünde görüldüğü gibi, ordu feminen olanı düşmandan korumak üzere harekete geçer.
Biz ordunun varlığını meşrulaştıran bu iki şeye de karşı çıkıyoruz; feministler olarak kadının korunması gereken zayıf ve itaatkar bir varlık olmadığını ortaya koyuyoruz, antimilitarist bir düşünce biçimi olarak da hem bir düşmanın varlığını kabul etmiyoruz hem de kendisini bunun üzerinden meşrulaştıran ordunun varlığına hayır diyoruz. Aslında feminizm ve antimilitarizm birbirine bu kadar bağlı. İsrail’de askere alınan kadınların yüzde sekseni cinsel tacize uğradığını söylüyor; bu ordunun yaptığı bir araştırmanın sonucunda ortaya çıkmış. Fakat bu kadınlar şikayette bulunmuyorlar, silahlı erkekler hem bir düşman yaratıyor hem de korumayı vaat ettiği kadını acizleştiriyor, onu araçsallaştırıyor.
Yeni Alanlar
Bizler işgal karşıtı olarak başladığımız bu yolda, işgalin aslında ne büyük boyutta olduğunu her adımda fark ederek yürüdük. Reklamlar, televizyon programları, bir evin düzenlenme biçimi bile bizlere mevcut değerleri aşılamaya çalışıyor; düşmanıyla yaşayan bir toplumu, kadınları acizleştiren bir toplumu yeniden üretmemizi istiyor. Bizler her türlü işgale karşı direnmeliyiz. İşgalin nerelerde olduğunu ve nasıl işlediğini anlarsak bunlara karşı direnmenin yollarını da bulabiliriz.
Hikayelerimizi sessizleştirmeye çalışıyorlar, oysa hissettiğimiz memnuniyetsizliklerimiz bizlerin neyi yapmak neyi yapmamak istediğimizi ortaya koyuyor. Sessizleştirilen hikayeleri dinlemek, birbirimizin hikayesini dinlemek, saygı göstermek insanların geliştireceği politikanın en temel bileşeni. Hikayelerimiz kendi alanlarımızı ve ortak alanlarımızı yaratıyor.
Türkiye hakkında çok az şey biliyorum ancak bu ziyaretlerde ve bağlantılarda aydınlık ve güler yüzlü aktivistlerle tanışıyorum. Türkiye’deki bu hareketlilik, bu aydınlık insanlar İsrail’de bizim için ilham kaynağı ve bizleri motive ediyor. Daha çok birliktelik, daha çok bağlantı her iki taraf için güzel bir dünyanın umudu oluyor.
bianet