İstanbul’da 8-9 Mart, isyan dolu geçti. 8 Mart günü Taksim de düzenlenen Feminist gece yürüyüşünde kadınların isyan sesleri, çığlıklara dönüştü. Binlerce kadın, iktidara, erkek şiddetine, cinsiyetçiliğe, kapitalizme ve militarizme karşı seslerini bir kez daha yükseltti. Taksim yasağına rağmen her yıl olduğu gibi bu yılda Taksim den yürümek isteyen kadınların önü tomalar ve polisler tarafından kesildi. Halkın, Taksim Gezi Direnişiyle artarak süren her tepkisi gaz, su ve copla karşılık bulurken bu kez devlet şiddetinin kadınlara yönelmesi kaçınılmazdı. Ancak kadınlar şunu çok iyi biliyorlar; her yıl binlerce kadının sloganlarıyla işgal ettiği bir caddeyi, meydanı yasaklayan zihniyetle, kadını yok eden zihniyet aynı.
Kadınlar 9 mart günü bu kez Kadıköy de buluştu. Erkek şiddetine, militarizme, savaşa, yolsuzluklara, yaşam alanlarının talanından, iktidarın kadın politikalarına karşı seslerini yükselten kadınlar İstanbul 8 mart Platformunun çağrısıyla bir miting gerçekleştirdi. Haydarpaşa Numune Hastanesi önünden başlayan yürüyüşün ardından kadınlar iskele meydanında miting alanında bir araya geldi. Kürsüden okunan açıklama da; Gezi isyanında sokakları doldurmuş, barikatların önünde direnmiş, kentine, yaşamına, kimliğine, bedenine sahip çıkmış, iktidar karşıtı bir öfkeyi büyütmüş, meydanlarda bu direnişi örgütlemiş kadınlar vurgusu yapıldı. Sabahat Tuncel ve Mücella Yapıcının konuşmaları, kürsüden okunan direniş mesajları ardından miting halaylar ve horonlarla sonlandırıldı.
Bizler bu yıl Anarşist Kadınlar olarak elimiz belimizde dedik, elibelindelerin elinden tuttuk, kara mora çalarak taşıdık sokaklara, caddelere ve meydanlara.
Peki nedir Elibelinde?
Elibelinde; adını Anadolu ve Mezopotamya’nın geleneksel kadın motifi elibelindelerden alır. İlkçağlardan bu yana işlemelerden heykellere, dokumalardan işlemeli eşyalara kadar ana tanrıça kadını ifade eden elibelindeler, kimi zaman hastalıkları iyileştiren, doğanın bereketini ifade eden ana tanrıça Kibele, kimi zaman Fırat ve Dicle kıyılarında kurnaz tanrı Enki’ye isyan eden Ninhursag, Karadeniz’de bir Amazon, kimi zaman doğurgan bir kadın, kimi zaman ise toprak ana olarak çıkmıştır karşımıza..
Aslında tüm bu kadınların ortak özelliği, farklı karakterlerinden de öte, burada yaşamış, bizimle birlikte ve içinde yaşadığımız kültürün bir parçası olarak yansımasıdır kilimlere, bezemelere, çanak ve çömleğe.. Yani bir bakıma, ana tanrıçalardan ve kadın kahramanlardan çok Anadolu ve Mezopotamya’nın kilimlerini bezeyen, ismi bilinmeyen ve görmezden gelinen kadınların hikayesidir Elibelinde…
Yıllar sonra batı tercümesiyle cadıya çevrilse de kullanımı, bizim buralarda kimi zaman eli belinde kavgaya hazır bir kadın, kimi zaman koca bir söz dinlemez, başına buyruk bir kadın olmuştur Elibelinde..
İşte böylesi farklı rengin ve karakterin içinden birikerek bu günlere taşınan bir kültürün parçası olan bizler, iyisiyle kötüsüyle elibelindelerin elinden tuttuk, kendi rengimize, kara mora çalarak yaşam verdik Elibelinde’ye ve koyduk elimizi belimize.
Neden mi?
Kimileri alışkın değildir kadınları elibelinde görmeye. Çünkü ellerimizde hep toz bezlerini görürler, bize temizlik ipuçları veriyorlar, ütü, mandal görürler; ellerinden tuttuğumuz çocukları, ellerimizden tutan erkekleri görürler… Bunları yakıştırırlar bizlere. Ama bizi biz yapan bunlar değil, kendi hayatlarımızda hayal ettiğimizi eyleyebilmektir. Bu yüzden bugünden başlayarak elimize tutuşturulan, üstümüze yapıştırılan ne varsa atıyoruz bir kenara ve elimizi belimize koyuyoruz.
Bencillik ve rekabetin tek geçer akçe haline getirildiği bir dünyaya, artık yeter dedik. Kavgaya mı hazırlanıyorsunuz derseniz, elbette. Kavgacıdır Elibelinde; kavgadan kaçmayız. Ama bizim kavgamız birbirimizle değil, kendimizle. Çünkü bize bencil olmamız öğretilirken, biz dayanışmayı seçtik. Bu yüzden çemberin en ortasından, kendimizden başlıyoruz dövüşmeye. Paylaşmayla ve dayanışmayla kadın kadına, birlikte, bugünden dönüştürmekten bahsediyoruz.
Bizler için hayat seyirlik bir oyun değil, kendi gerçekliğimizdir. Öyle bir gerçekliktir ki on ikimizde evlendirir, on üçümüzde çocuk doğurmamızı bekler. Dayak atar, susmamızı bekler. Tecavüz eder tecavüzcümüzle evlendirir.. Bizleri rollerimizi gerçekleştirdiğimiz kadar kabullenir bu sistem. Bu yüzden elibelinde kadını kabul etmez dayatılan hayatı.
Kendi mahallemizin, köyümüzün, şehrin, dünyanın öteki ucunda belki de hiç görmeyeceğimiz kadınlar için, onlarla birlikte yaşam için bir şeyler yapmaktır. Kadınların görünmeyen, bilinmeyen çilesine bir itiraz, bize çektirenlere karşı tavır, sineye çekmeyi bırakıp cevval bir ‘bana bak’ çekmektir hayata.. Kendini gerçekleştirebilmektir, yetti be demektir elibelinde.
Bizleri Prokrustes’in yatağına uydurmaya çalıştığı gibi, her ne olursa olsun kalıplarına uydurmaya çalışan, bizi bambaşka nesnelere dönüştüren sisteme karşı elimizi belimize koyuyoruz. Çünkü bizim hayatlarımız kalıplara sığmaz.
Bilginin, deneyimin ve aslında tüm bir yaşamın özgürce paylaşıldığı, dayanışmanın yeniden öğrenildiği bir sorgulama ve sorumluluğa tekabül eder elibelinde. Aslında yalnızca bir mekan, yer, zaman ya da durumda bulunmakla elibelinde olmaz kadınlar. Büyük kalabalığın çok uzağında bazen yapayalnız kalmışken, bazen de koca kalabalığın tam ortasında elini beline koyan her kadının cüretkar tavrıdır elibelinde.
Peki şimdi.. Kimin elibelinde? yanıtını birlikte vermek için tüm kadınları benlerden biz olmaya, örgütlenmeye, sokaklara çağırıyoruz.