Anarşist kadınlar, 15 Mayıs Dünya Vicdani Retçiler Günü’nde Dolmabahçe’de vicdani retlerini Kürtçe, Gürcüce ve Türkçe yaptılar: “Ku derya jiyana me be girtin, dive xeyalen me were ba hev. Tsxovreba udovkargveli şevaxvedrot otsnebi. Hayatlarımız çalınmadan, hayallerimiz buluşmalı.”
Onların da vicdani retlerini açıklamasıyla Türkiye’deki kadın vicdani retçi sayısı 37’ye, toplam sayı ise 134’e çıktı.
Türkiye’de vicdani ret meselesi, askerliği ‘vicdanen reddeden’ ve takiben ‘asker kaçağı’ sayılan erkeklerle anılıyor aslında. Ama ilk kez bir kadının vicdani reddini açıkladığı 2004’ten beri, kadınlar da davanın bir parçası.
Mine Selin Sayarı, 21 yaşında, İstanbul Hukuk’ta öğrenci. Merve Arkun 21 yaşında, Ege Üniversitesi Sinema bölümünden mezun. Reyhan Arslan, 22 yaşında, Sakarya’da Alman dili okuyor. Canan Soylu, havaalanında çalışıyor, 26 yaşında. Canan, Kadıköy’de yeni açtıkları sahafa eskiciden buzdolabı bulmakla uğraşırken, Mine, Merve ve Reyhan’dan dinledik mücadelelerini.
Türkiye’de kadınlar askere gitmiyor. Peki kadınların vicdani reddi ne anlam ifade ediyor?
Merve: Mayısta vicdani retlerimizi açıklamadan önce biz de kendi aramızda çok tartıştık bunu. “Askere gitmiyoruz, kadın olduğumuz için aktif olarak savaşmıyoruz bu topraklarda. Peki neden vicdani reddimizi açıklıyoruz, ne işe yarayacak?” dedik. Biz, askere gitmesek de bu savaşın öznesiyiz. Babalarımız, kardeşlerimiz, sevgililerimiz, eşlerimiz askere alınırken de bire bir öznesiyiz. Savaşı durdurmak istediğimiz için devleti ve orduyu rahatsız edecek bir yöntem seçtik. Barış için bir adım olarak vicdani reddi öne sürdük.
Peki sadece ‘anne, sevgili, eş, çocuk’ olarak mı etkiliyor savaş kadınları?
Mine: Hayır. Yalnızca anne, eş olarak ikincil dereceden değil, birincil dereceden etkiliyor hayatımızı. Biz kadınlar, militarizmin hem görünen, hem de görünmeyen özneleriyiz. Görünen özneleriz, çünkü savaşa karşı varlığını etten kalkan haline getirmiş Kürt kadınlarının aslında nefes aldıkları her an vicdani ret açıkladıklarını görüyoruz. Diğer yandan savaşın görünmeyen özneleriyiz. Beden eğitimi derslerinde nizami olarak sıraya dizilirken, tek tip üniformalar giyerken, kadınlar da hep askeri düzene hazırlandı. Bize yıllarca öğretildiği gibi doğamız itibariyle ‘pasif’ ve ‘barışçıl’ olduğumuz için değil, politik birer özne olduğumuz için reddediyoruz.
Reyhan: Ben Artvin Borçkalı bir Gürcü kadınıyım. Anadilim Gürcüce, reddini ilk Gürcüce açıklayanım. Sınırın arkasında bizimle aynı dili konuşan insanlar var, ama askerler bütün gün kendi topraklarını bekliyorlar. İnsanları düşman eden devletlere ve onların militarist anlayışlarına karşı olduğum için vicdani retçiyim.
Mine: “Taraf değilim” demek, “savaşa hayır” demek değildir. Savaşı durdurmak istiyorsan reddetmek zorundasın.
İlk kez bir kadının vicdani reddini açıkladığı 2004’ten beri aktif olarak mücadelenin içinde kadınlar. Ama çoğu kişi varlıklarından bihaber. Neden?
Merve: Aslında vicdani ret meselesi genel olarak bilinmiyor, çünkü devlet bilinmesini istemiyor. Medya da buna göre tavır alıyor. Kadınları önemsizleştirmeye, görünülmezleştirmeye çalışmak da devletin bilinçli bir politikası.
Mine: Zaten şu an toplumsallaşmaya, sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. Bizce en önemli mesele topluma bu bilinci yaymak.
Nedir toplumsallaşma çabası?
Mine: Savaşın öznesi olmasına rağmen bu konularda hiçbir fikri olmayan kişilere hitap etmemiz lazım. Yalnızca tanıdığımız arkadaşlarımıza değil, mahallede alışveriş yaptığımız bakkala, sokaktan geçen kadına, komşumuza, kısacası herkese değmeye çalışıyoruz. Biz vicdani ret meselesinin marjinalleşmesini değil toplumsallaşmasını istiyoruz. Öyle bir şey olsun ki bir ülkenin bütün kadın nüfusu reddedsin savaşı… 2009’da kurulan ‘Barış için Vicdani Ret Platformu’nun Türkiye’deki vicdani ret hareketinde yarattığı kırılma budur. Platform sayesinde vicdani ret hareketi, kısıtlı bir antiotoriter kesimin elinden çıkıp Kürtlerin, Müslümanların, sosyalistlerin ve anarşistlerin beraber hareket ettiği bir mücadele alanı oldu.
Vicdani ret ilan edildikten sonra nasıl devam ediyor mücadele?
Mine: Sadece reddetmek değil, mücadeleye aktif olarak devam etmek gerekli. Örneğin geçen yıl Diyarbakır’da, Mardin’de panel yaptık, savaşı bire bir yaşayanlarla konuştuk.
Merve: Şehit anneleri ve gerilla anneleri bir araya geldiler, oğlunu askerde kaybetmiş babalar mektup yazıp vicdani retlerini açıkladılar o kurultayda. Ceylan Önkol’un annesi de geldi kurultayımıza. Onun bizimle olması çok şey anlatır.
Kürt vicdani ret hareketiyle ilişkiniz nasıl?
Mine: Mücadele alanımız çok yakın olduğu için birlikte çalışıyoruz. 15 Mayıs’taki forumda onlar da vardı.
Dava açılıyor mu vicdani retçi kadınlara?
Merve: Kadın vicdani retçilere şu ana kadar dava açılmadı. Geçen yıl vicdani retçi İnan Süver’e destek veren bir basın açıklaması okuduğu için Ezgi Sarıtaş’a dava açılmıştı ama beraat etti.
‘Halkı askerlikten soğutmak’ suçlamasıyla Türk Ceza Kanunu’nun 318. maddesinden dava açılamaz mı?
Mine: Vicdanı olan herkesin bu savaşı, insan kanı dökmeyi reddetmesi gerektiğini söylüyoruz. Yani evet, halkı askerlikten soğutuyoruz. Eğer ‘Kan dursun’ demek suçsa bize dava açabilirler. Ama devlet şu anda bizi görmek, bizim varlığımızı kabul etmek istemiyor.
Merve: Dava açılmasından korkmuyoruz, çünkü bu devletin artık bizi görmezlikten gelememesi demek olacak.
Nasıl ilgilenmeye başladınız bu meseleyle?
Mine: Dayım 15 yıl askerden kaçtı, ama vicdani retçi falan değildi; bildiğin asker kaçağı. Mersin’deydik, hayal meyal hatırlıyorum, kuzenlerim dayımın asker kıyafetlerini giyip resim çekerlerdi. Dayım lise mezunu bile değildi. Tabii ki okumamış ve alt sınıf olduğu için çok daha ağır koşullarda yapacaktı askerliğini. Bu adam niye kaçıyor diye düşünürdüm. Sonunda deli raporu alındı. Çocuk yaştasın ama yapbozun parçaları yerine oturuyor zamanla. Okulda sıraya girmekten de çok rahatsız olurdum, ant okumaktan da. Zamanla bir sorgulama sürecine girdim ve birçok şeyin cevabını anarşizmde buldum.
Merve: Benim vicdani retçi olmaya karar verişim İnan Süver’le yakından ilişkili. (Vicdani retçi İnan Süver 5 Ağustos 2010’dan beri tutuklu. 2001’den beri askerlik yapmamakta direnen, bu nedenle defalarca ‘firar’ eden, yakalanan ve süreç içinde vicdani ret kavramıyla tanışıp, bu duruşu benimseyen bir isim olarak tanınıyor.) İnan’la o cezaevindeyken tanıştık, her hafta onu görmeye gidiyordum. Maruz kaldığı işkenceler, bize anlattıkları kırılma noktam oldu.
Reyhan: Ben ilk kez HES’lere karşı eyleme gittiğimde tanıştım anarşistlerle ve “Gerçekten böyle insanlar hâlâ var mı?” dedim. Kafe 26A’da kocaman bir masa vardı, 20 kişi aynı anda yemek hazırladık, herkes çok samimiydi. Kimsenin çıkar derdi yoktu.
Peki aileleriniz, yakınlarınız nasıl tepki verdi?
Mine: Kemalist bir aile benimkisi. Dedem sınav sonuçlarıma bakmak için Google’dan aratmış adımı, karşısına vicdani ret çıkmış. Aradı beni, ilk kez duymuş hayatında. “Kızım ben böyle bir şey gördüm, nedir bu sen misin?” dedi. Ben de açıkladım, terimlere hiç bulaşmadan.
Nasıl açıkladın?
Mine: “Doğduğumdan beri bir savaş var bu ülkede, ve bu savaşı ne iktidar bitirmek istiyor ne başka biri. Bunu bitirecek olan bizleriz, tek çarenin de bu savaşı reddetmek olduğunu düşünüyorum” dedim. Dedem de merak ediyor hani, “Kimin tarafında dur diyorsun?” diyor. Hep taraf olmak zorundayız ya. “Biz sadece savaşın karşısındayız” dedim. Hiçbir şey söylemedi. Bu bile çok önemli bir şeydi benim için, çünkü kafasında bir soru işareti bırakabildim.
Merve: Benim de annem ilk başta çok tepki gösterdi, “Bir şey yapma sakın, gitme oralara” dedi. Sonra anlatınca sanırım iyi bir şeylerden bahsettiğimi anladı.
Mine: Bütün aileler “Başına bir iş gelecek, seni alacaklar” diye korkuyor, bu şekilde sindiriliyor. Ama sen bir bireysen kendi hayatın hakkında karar verebilmelisin.
Fanzininizin adı ‘Fevkalade Tehlikeli Kadınlar.’ Nereden çıktı?
Mine: Hayatını anarşizm mücadelesine ve kadının özgürleşmesine adayan, ‘fevkalade tehlikeli bir kadın’ olan Emma Goldman’dan alıyor ismini. Anarşizm, işçilerin, kadınların, göçmenlerin ve LGBTT bireylerin, yani tüm ezilenlerin toplumsal mücadelelerini kapsıyor. Sistemin karşısındaki fevkalade tehlikeli kadınlarız çünkü ‘tüm ezilenlerin’ mücadelesini doğrudan veriyoruz. Sistemin bize dayattığı ne varsa bunu ortaya çıkarıyoruz, sonra buna karşı mücadele ediyoruz.
26A Sahaf “Taksim’de kapitalist yaşama alternatif üretmek için üç yıl önce açtığımız Kafe 26A’nın devamı bu sahaf. İşveren, patron ilişkisi yok. Gönüllü işleyecek, kâr amacı gütmeyecek. Ağırlıklı olarak kadınların inisiyatifinde olacak. Antikapitalist sürecin içinde tüketmemek varsa üretebilmek de vardır. Sahafımızdaki bardan kitaplıklara, fayansına kadar hepsini kendi ellerimizle yaptık, kendimiz boyadık. Su, elektrik tesisatı canımızı çıkardı, ama değdi. Herkes kendi kütüphanesinden bir şeyler getirdi: Foucault’dan ‘Cinselliğin Tarihi’, Butler’dan ‘Cinsiyet Belası’. Bookchin’den ‘Özgürlüğün Ekolojisi’. Kürtçe kitaplar da var, ilk Lazca roman ‘Daçxuri’ de. Kaos GL, Lambda’nın yayınları var. Çok fazla Birikim var!
26A’da Coca Cola satmıyoruz, kendi yaptığımız limonatalar, şerbetler, konserveleri paylaşıyoruz. Pazardan ezilmiş, çöpe atılacak domatesleri meyveleri topluyoruz; komposto, reçel yapıyoruz. Burada da öyle olsun istiyoruz. 1 Ağustos’ta açılıyor sahafımız, herkesi çaya, sohbete bekliyoruz.”
Adres: Sakız Sokak 3/1, Caferağa Spor Salonu’nun yanı, Kadıköy, 0216 336 37 52
Savaşı reddeden kadınlar
Orduya katılmanın kadınlar için zorunlu kılındığı nadir durumlar dışında ‘kadın vicdani retçiler’ tarihte pek yok. İngiliz kadınları ilk kez 2. Dünya Savaşı sırasında askere çağrıldı. Yaklaşık bin kadın vicdani reddini ilan etti, ama savaşın sonunda vicdani retçi kadınların yarısı dava edilmiş, çoğu da cezaevine yollanmıştı. Ünlü İsveçli yazar Barbro Alving, 1956’da ‘sivil savunma eğitimi’ne katılmayı reddedince bir ay cezaevinde yattı. Joan Baez, Vietnam Savaşı’nı protesto etmek için 1964’ten itibaren on yıl boyunca gelir vergisinin büyük bir kısmını ödemeyi reddetti. 1980’lerde ise nükleer silah ve savaş karşıtı kadınlar, İngiltere ve ABD’de ‘kadın barış kampları’ kurdular. 1983’te yaklaşık 70 bin kadın İngiltere’deki Greenham Kampı’nda bir araya geldi.
Hukukta vicdani ret
* Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye’yi vicdani ret gerekçesiyle ilk kez askerlik yapmayı reddettiği için hapis cezasına çarptırılan Osman Murat Ülke’nin başvurusu üzerine 2006 yılında mahkum etti. Bu yıl ise AİHM’nin zorunlu askerlik hizmetine karşı vicdani ret hakkını kesin olarak teyid etmesiyle uluslararası insan hakları örgütleri Türkiye’yi vicdani ret hakkını tanımak için adım atmaya çağırdı.
*BM İnsan Hakları Komisyonu vicdani reddi bir hak olarak kabul ediyor. Pek çok ülkede ‘düşünce, vicdan ve din özgürlüğü’ne dayanan ‘vicdani ret hakkı’ var. Fransa, İngiltere, Hollanda, İtalya, Polonya, İzlanda, Sırbistan gibi ülkelerde zorunlu askerlik kalktı, olanlarda da sosyal hizmet seçeneği var.
*Avrupa Konseyi’nin 47 üyesi arasında zorunlu askerliğin olduğu 15 ülkeden biri olan Türkiye, mevzuatında vicdani ret hakkı olmayan tek ülke.
*Vicdani retçiler üzerindeki tutuklama ve hapis baskıları devam ediyor. 5 Ağustos 2010’da tutuklanan İnan Süver, aynı Halil Savda ve Enver Aydemir gibi, ‘askerliğe elverişli değildir’ raporuna rağmen cezaevinde. Birçok insanın yargılanması da devam ediyor.