Kökleri evrensel ataerkil kültüre dayanan, kadın ve erkek arası eşit olmayan hiyerarşik ilişkilerin bir yansıması olan kadına yönelik şiddet, medeni olduğu iddia edilen toplumların bile ortaklaştığı tarihsel öğelerden biridir (Ertürk, 2007). Şiddet hangi formda gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin erkekler tarafından kadına yönelik korkutma, sindirme, kontrol etme yoluyla yaptırım aracı olarak kullanılmaktadır. (Yllö, 2005). Birleşmiş Milletler’in 2015 yılı raporlarına göre yaşam boyu en az bir kez partnerleri tarafından fiziksel ve cinsel şiddete maruz bırakılan kadınlar Türkiye’de kadın nüfusun %38’ini oluşturmaktadır.
Şiddet örseleyici bir yaşam olayıdır ve bu duruma maruz bırakılan kadınlarda pek çok psikolojik belirti görülebilmektedir. Golding (1999) tarafından yapılan bir çalışmada şiddete maruz bırakılan kadınların %64’ünde travma sonrası stres bozukluğu, %48’inde depresyon belirtileri görülmüştür. Alkol ve madde kullanımı, intihar eğilimi, migren atakları, fobiler, kaygı bozukluğu da partner şiddetinin diğer psikolojik sonuçları olarak gösterilmektedir (Mechanic, Weaver ve Resick, 2008). Ana akım psikolojide, psikolojik bozuklukları odak alan yaklaşımların çokluğuna rağmen, bazı araştırmacılar travmatik yaşam olaylarının ardından tanısal olarak travma sonrası stres belirtilerinin yanı sıra, bazı olumlu gelişmelerin de ortaya çıkabileceğini vurgulamışlardır.
Tedeschi ve Calhoun (1995), travmatik olaylardan sonra, travmanın neden olduğu acıyla başa çıkma girişimlerinden kaynaklanan bilişsel ve davranışsal olumlu değişimleri travma sonrası büyüme terimi ile ifade etmişlerdir. Bu değişim travmatik yaşantının doğal bir sonucu olarak değil, kişinin olay sonrası bu stresle baş etme sürecinde, stresle eş zamanlı olarak ortaya çıkmaktadır. Büyümenin derecesi kişiden kişiye değişmektedir. Travma sonrası büyüme, travmatik olay öncesi iyi oluş haline dönüşü değil, psikolojik işlevselliğin, hayata dair farkındalığın gelişimini ifade eder. Young (2007) tarafından şiddete maruz bırakılan kadınlarla yürütülen bir çalışmada, kendilerini daha güçlü hisseden ve kişiler arası ilişkilerinde düzelme belirten kadınların oranı %71.6 olarak bulunmuştur.
Bu süreçte stresli yaşam olaylarına maruz kalan kişilerin psikolojik sağlıkları açısından sosyal desteğe dair algıları ve başa çıkma tarzları da önemli faktörlerdir. Sosyal destek, kişilerin travmatik olay sonrası kendilerini açmalarına yardım ederek travmatik olayı anlamlandırmaya yardımcı olabilir. Partner şiddetine maruz bırakılan kadınlarla yürütülen araştırmalar sonucunda, çevrelerinden sosyal destek algılayan ve başa çıkma çabaları da çevreleri tarafından destek gören kadınların daha az psikolojik belirti gösterdikleri bulunmuştur (Prati ve 19 Pietrantoni, 2010; Beeble, Bybee, Sullivan ve Adams, 2009; Meadows, Kaslow ve Thompson, 2005). Kujipers, Knaap ve Lodewijks’in (2011) yaptığı bir çalışmada, algılanan sosyal desteğin “tekrar mağdur olma” (revictimization) durumuna karşı koruyucu bir faktör olarak işlev gördüğü de ortaya çıkarılmıştır.
Tedeschi ve Calhoun’un modeline göre kişiler travmatik yaşantılarının ardından üç boyutta gelişim gösterebilirler. Bu alanlar, “kendilik algısında yaşanan değişim”, “kişilerarası ilişkilerde yaşanan değişim” ve “yaşam felsefesinde yaşanan değişim” olarak ifade edilir.
Travma Sonrası Büyümenin Boyutları
Travma sonrası büyüme boyutlarının her biri; acının dönüştürücü gücüne işaret eder. Kişi bu üç alandan birinde büyüme ifade ederken, diğer alanlarda bu büyüme gerçekleşmeyebilir.
Kendilik algısında yaşanan değişim; şiddete maruz bırakılan kişinin kendini mağdur ve çaresiz olarak değil zor olaylarla baş edebilen, mücadeleci, her şeye rağmen hayatta kalan (survivor) olarak nitelemesi kendilik algısında yaşanan değişim için bir adım olmaktadır. Bu mücadelenin içinde hayatta kalan kadınlarda “Bu durumdan kurtulduysam hayattaki her türlü zorlukla baş edebilirim” düşüncesi oluşmaktadır. Kendisini, yaşadığı olayların mağduru ve çaresiz olarak değil, karşılaştığı zorluklarla başa çıkabilen, ayakları üzerinde durabilen güçlü biri olarak görmektedir. Bu eksende kişinin kendine güveninin artması ve güçlü kendilik algısı oluşması, sosyal destek kaynağı edinmek için de girişimde bulunmasını kolaylaştırmaktadır (Calhoun ve Tedeschi, 1999).
Kişilerarası ilişkilerde yaşanan değişim; travma sonrası büyüme üzerine yapılan araştırmalar stresli durumlarla başa çıkabilen kişilerin, diğerleriyle daha sağlam ve anlamlı ilişkiler geliştirdiklerini ortaya koymuşlardır. Benzer zorlu deneyimleri yaşayan insanların bir araya gelerek duygularını paylaşmaları; şefkat, merhamet duygularını güçlendirmekte ve empatik yaklaşımı ortaya çıkarmayı kolaylaştırmaktadır.
Yaşam felsefesinde değişim; yaşanan travmatik olaylar, varoluşsal deneyimin derinleşmesini de sağlayabilir. Şiddet gibi büyük bir tehditle karşılaşan kişiler hayattaki önceliklerini belirleyebilir, gerçekçi bir bakış açısı geliştirerek; ulaşılabilir amaçlar ile ulaşılamayan amaçlar arasında ayrım yapabilir, hayatta anlam bulabilirler.
Yaşanan travmatik olayın ardından, içinde bulunduğu olumsuz durumla başa çıkmaya çalışan kişi bu durumu olumluya çevirmek için kendine dair düşüncelerinde, insan ilişkilerinde ve hayata bakış açısında bir dönüşüm yaşar. Bu dönüşüm bu alanlardan birinde olabileceği gibi bir domino taşı etkisi de yaratabilir.
Peki bu büyümeyi etkileyen değişkenler nedir? Travma sonrası büyümeyi etkileyen eğitim düzeyi, başa çıkma stratejileri, yaş gibi değişkenler arasında en anlamlı ilişkinin gözlendiği alanlardan biri sosyal destek olarak karşımıza çıkmaktadır. Buna göre travma yaşayan kişi sosyal izolasyona maruz bırakıldığı ölçüde daha az; sosyal destek aldığı, yalnız olmadığını ve kendisine destek olan arkadaşlarının varlığını hissettiği sürece, travma sonrası büyüme yaşamaya daha fazla eğilim gösterir. Kadına yönelik şiddete karşı mücadele içerisinde her zaman vurgu yaptığımız kadın dayanışması, yaşadığımız travmaları aşabilme noktasında da pratik ve hayati bir ihtiyaç olarak karşımızda durmaktadır.
İlk Yorumu Siz Yapın