13 Şubat sabahı, KCK operasyonu adıyla 16 ilde baskınlar düzenlenerek 140’a yakın kişi gözaltına alındı. Ağırlıklı olarak KESK’li ve BDP’li kadınlara yönelik yapılan bu operasyonlar,…
Kategori: Gündem
Cinsellik üzerine konuşmanın tabu olduğu toplumlarda kadının cinselliği yaşayamaması, sadece kocasının zevk alması için cinsel ilişkiye girmesi, cinselliğin evlendikten sonra sadece erkeğin istediği gibi gerçekleşebilmesi, kadının doğurganlığının otoriteler tarafından denetlenmesi, dini inançlardan ötürü kadın için cinselliğin ayıp ya da yasak olması gibi bir çok paralele bağlı olarak, kadınların cinselliğinin ve bedeninin erkek egemen kültür içerisinde kontrol altında tutulması, toplumu düzenleyen kuralların başında gelmesi neticesinde gerçekleştirilen en acımasız müdahalelerden biri olan kadın sünnetinden bahsetmek bizim için “farz” olmuştur.
Kadın sünneti, en genel olarak, klitoris ve iç dudaklar uyuşturulmadan bıçak, tıraş bıçağı, keskin cam parçaları ve keskin teneke kenarları ile kesilmesi, ardından kemik çiviler, iğne, hayvan kılları ve deriden elde edilen iplik ile dikilmesi olarak uygulanıyor. Birçok dini metinlerde de rastlanılan ve ismini de “yapılması iyi olan şey” anlamında kullanılan sünnetten alan bu uygulama, tarih boyunca başta cinsel hastalıklar olmak üzere çeşitli cinsel hastalıkların önlenmesi amacıyla yapılmış.
Kadın sünnetinin yaygın olduğu toplumlarda, kadınlar da birbirlerine sünnet olmaları gerektiği üzerine baskı kurmakta, birbirlerine şart koşmaktadır çünkü o organın kesilmesi ile eve bağlılık arasında bir ters orantı kurmuşlardır zira sünnet olmamış kadının erkeğine ve evine bağlı olamayacağını düşünürler. Ayrıca sünnet olmayan kadının elinden diğer bir kadının yemek yemeyeceği gerçeği bu durumun kadınlar arasında daha da içselleştirilmiş olduğunu gösteriyor.
Bu uygulamanın hem dini bir zorunluluk hem de toplumların bir kültür yansıması olarak hala uygulanıyor olması, konuya özellikle erkeklerin değil kadınların müdahil olması, kadın sünnetinin erkek sünneti kadar normal görülmesi bazı ülkelerde yasal olarak yasaklansa da toplumların kadın sünneti geleneğinden kolay kolay vazgeçecekleri pek mümkün gözükmüyor.
Kapitalizm, hiçbir şeyde sınır tanımayıp, bütün aç gözlülüğü ile dünyayı yok etmeye ve insanlığı biraz daha gerçekten uzaklaştırmaya çalışıyor. Hayatımızın her köşesine sinsice girmiş olan, kendini yine yeniden üreten kapitalizm insanın en temiz duygularını bile çalıp onu kirletiyor. Kapitalizmin ürettiği ve insanlık tarafından kabul edilmiş olan güzellik kavramı kadını hem üreten hem de tüketen konumunda başrolde oynamaya mecbur kılıyor.
Beden üzerinde uygulanan tüm tahakkümün insan doğasını zorlayan sınırlarını göz ardı ederek dışarıya sunmaya güzellik deniyor artık. Güzelliğin satın alınıyor olması daha kolay kılıyor karşısındakini etkilemeyi. Günümüzün güzel olma çabası içerisinde olan kadın, buna ulaşılması için katedilen yolların, katledilen canlıların, göz ardı edilen duyguların ve insanlığın, harcanan paranın, tükenen hayatların en önemli sorumlularındandır.
Anarşist Kadınlar olarak Teferruatlar pwordpressrtının arkasında sel olup akan kalabalığın içerisinde bir Hrant anması daha yaşadık. Biz kadınlar da her an ölüme yakın, devletin ve…
İnsanlığın, varoluşuna ve tüm yaşam kültürüne saldıran, sıçradığı her alanı piyasalaştıran kapitalizm, insanlık tarihi boyunca var olan kadın sömürüsünü önceki egemen sistemlerden devralıp dönüştürerek toplumsal…
Biz bir dili konuşalım istedik; iktidarsız bir dili. Biz beraberliği, dayanışmayı ve bugünden yaşamayı seçtik; bugünden ‘devrim’ olmak için. Biz tüketmeyi tükenmek bildik; kolektif üretmeyi…
Biz kadınlar… Pergelmişiz. Hayırlı işler için tek ayağımızla dolansak da öbür ayağımızı sağlam şekilde eve basmamız gerekirmiş…
Kadının iktisadî ve ticarî hayata katılması aslî değil, arızîdir… Kapitalist piyasa ekonomisi ise kadını iki ayağıyla evin dışına çıkarıp sömürü nesnesi haline getiriyor. Tüpten çıkan macun gibi bir daha geri dönmüyor; bu ise ailenin ve toplumsal hayatın çözülmesine yol açıyor… İslam tasavvurunda kadın pergel gibidir; sağ ayağı -sabit kadem- evindedir, sol ayağıyla her yere gider, haricî her meşru ve hayırlı maddî, iktisadî, sosyal, sivil faaliyete, hadisteki güzel deyimle Müslümanların hayırlı meclislerine katılır. Ama önce evi ve ailesi!” Ali Bulaç, Zaman gazetesi, 12 Aralık 2011.
25 kasım kapsamında toplu ulaşımlarda, Kadıköy, Kartal ve Beyoğlu semtlerinde bildiriler dağıtarak, eylemler gerçekleştirdik.
25 Kasım kadına yönelik şiddete karşı mücadele günü olması dolayısıyla kadınlar yine farklı bir çok eyleme imza attlar. Git gide artan kadın cinayetleri ve devletin yasalarıyla bu cinayetlere seyirci kalmakta ısrarcı olduğu şu günlerde kadınlar şiddete karşı öfkelerini hep bir ağızdan haykırdılar. Şiddetin bu kadar olağanlaşmasında devletin, konuyla ilgili sorumlu bakanlıkların ve adalet sisteminin çözüm arayışlarının neticesinde kadına yönelik şiddetin dinmek bir yana gittikçe artması bizlere bir kez daha gösteriyor ki; ne devlet, ne de adalet sistemi kadına yönelik bir çözüm üretemez.
Kadına yönelik şiddet her geçen gün artarken, kadınların isyanı ise sürmeye devam ediyor. Kadın cinayetlerine, tecavüze, tacize ve şiddete artık yeter diyen kadınlar bu kez de Gazi mahallesinde sokaklara çıktılar.
Gazi mahallesindeki birçok duvara “Tecavüze İsyan”, “Şiddete İsyan”, “Cinayete İsyan” yazılamaları yaptılar. Fakat evlerine gitmekte olan iki kadın, olaya ilişkin hiç bir delil olmamasına rağmen şüpheli olarak gözaltına alınıp,yaklaşık 14 saat karakolda aç ve susuz bir şekilde bekletilerek şiddete birkez daha maruz bırakıldılar.