Vicdani Retçi Kadınlar olarak; son günlerde artan yoğunluklu operasyonların bir an önce durdurulmasında ve savaşın sonlandırılarak barışın sağlanmasındaki aktif adımın ‘vicdani ret’ olabileceğini dile getirmek için Taksim tramvay durağında bir araya gelerek savaş çığırtkanlığı yapanlara inat bu savaşın bir parçası olmayacağımızı bir kez daha haykırdık.
Vicdani Retçi Kadınlar adına açıklama yapan Merve Arkun’un ardından, iki kadın arkadaşımız vicdani retlerini açıkladı. Vicdani retçi İnan Suver’in eşi Remziye Suver’de, İnan’ın son dönemlerde yaşadıklarına değinerek yıllardır varolan bu savaşa kimsenin dahil olmaması gerektiğini dile getirdi.
Yapılan açıklamaların ardından sloganlar eşliğinde Galatasaray Lisesine yürüyüş gerçekleştirdik. Galatasaray lisesi önünde eylemimize son vererek, 335. haftadır kayıpların akıbetini soran Cumartesi Anneleri’nin gerçekleştirmiş olduğu oturma eylemine destek verdik.
Vicdani Retçi Kadınların yaptığı açıklama;
Bugün bizler, yakıcılığı korkunç boyutlara ulaşmış yoğunluklu savaşın vahşi koşullarına karşı biraraya gelmiş vicdani retçi kadınlar olarak, yıllardır sürmekte olan savaşa karşı yaşamdan yana barışın sesini yükseltmek için burada toplandık.
Bizler reddediyoruz. Çünkü; Savaşın kendisi cinsiyetçidir ve erkeklere zorunlu askerliğin meşrulaştırılmasının kökeninde yatan temel sebep militarizmdir. Askere alınanlar erkekler olsa dahi bizler hayatımızın her alanında militarizmle beslendik, terbiye edildik, savaşa hazır hale getirildik;
Çocukken oyuncak silahlarla tanışmış, öğrenciyken her sabah nizami sıraya sokularak türklükle terbiye edilmiş, beden eğitimi ve milli güvenlik derslerinde sınıf arkadaşlarıyla ‘askere hazırlanmış’, gerekirse bu millet için ‘gözünü kırpmadan’ canından geçeceğine söz verdirtilmiş kız çocukları olarak,
Oğlunu, sevdiklerini, kardeşlerini ‘feda etmeye’ gönüllü, bedenleri her gün farklı yollarla sömürülen, erk, ata, şeref, namus, millet kelimelerinin kadını ayaklar altına almadan bir adım dahi atamayacağını bilen analar olarak.
Bizler reddediyoruz. Çünkü; televizyonda,gazetelerde hamasi nutuklarla vatan için ‘öldürmeyi’ ve ‘kardeş kanı dökmeyi’ ilmik ilmik örerek, ölümü kimlik haline getirmemizi isteyen katil devletin, savaşta, sokakta, evde, her gün, teker teker tecavüz ettiği kadınlarız.
Bizler reddediyoruz. Çünkü; TC devletinin yıllardır kürt halkına yönelik yürüttüğü bu yakıcı savaşın, efendilerin toplantı masalarında, paşaların beş çayında hiç ettiği yaşamların görünen ya da görünmeyen özneleri olmayacağız. Yıllardır devletten hesap soran kadınların, aldıkları her nefeste vicdani retlerini açıkladıklarına tanık olduk. Barış annelerinin Kürdistan’dan başlayarak bu toprakların dört bir yanına yayılan feryadına, 12 eylül faşizminin ardından evlatlarını işkencede kaybetmiş cumartesi annelerinin inadına tanık olduk. Barışın dilini konuşan bu kadınların isyanını vicdanımızla kucaklayarak, yaşamı savunarak büyütüyoruz.
Bugün devlet katletme geleneğini hakla hukukla, zulmün ve işkencenin beşiği haline getirdiği adalet saraylarıyla sürdürürken, demokrasinden bahsederek çözüm değil, esaret talep ederken, bizler vicdanımızın sesini yükselterek reddediyoruz.
Bizler; devletin adaletinin peşinde değil, barışın ve yaşamın izindeki kadınlar olarak, toplu katliama kurban edilmiş solin bebeğin katili ve bu katillerin onu meşrulaştıran elleri olmayı bugün bir bir kez daha reddediyoruz.
Vicdani Retçi Kadınlar
Burcu Barakacı’nın vicdani ret metni;
Ben Burcu Barakacı. Silah tutmak ya da bir canlıya zarar vermek istemeyen, hiyerarşi ve disipline koşulsuz boyun eğmeyi reddeden erkekleri anlamak için askere gitmeme gerek yok. Bu coğrafyada yaşayan tüm kadınlar dolaylı olarak zorunlu askerlik hizmetine ömür boyu tabii kılınıyor. Zira militarizmden söz ederken çekirdek aile ile başlayan, eğitim sistemi ile işlenen, çalışma yaşamı ile şekillenen ve gündelik tüm ilişkilerimize sirayet eden bir mekanizmadan bahsetmemiz gerekiyor.
Askere giden, çatışmalarda hayatını kaybeden erkekler ve yakınlarının yaşadıkları madalyonun bir yüzü. Askerden kaçan yüz binlerce barış yanlısı erkek fiilen olmasa bile kendilerini bu mücadeleye adayarak hayatlarını kaybediyorlar ve aslında, savaş ekonomisi için görünenden çok daha fazla kayıp veriyoruz. Silah tutmayı reddettiği için ülkeye giremeyen veya ülke içinde gizlenmek zorunda kalan yüz binlerce erkeğin yolunu gözleyen yüz binlerce kadını temsilen konuşuyorum:
Savaşarak veya kaçarak, militarizmin dayattıklarına boyun eğen, günden güne zihnen ve fikren çürüyen, dolayısı ile hareket kabiliyetini yitirmiş bir yığından başka bir şey değildir bugün Türkiye Cumhuriyeti.
Irkçılık, milliyetçilik, cinsiyetçilik ve şiddet etrafına işlenen militer anlayışa ve son zamanlarda yükselen savaş çığırtkanlığına karşı daha fazla sessiz kalamayacağımı anlıyor, vicdani reddimi açıklıyorum.
Diyarbakır’dan vicdani reddini açıklayan Sevgi Bedük’ün metni;
Hayatın farkına vardığım andan itibaren T.C.’nin Kürdistan halkına uyguladığı sömürge ve savaşın içine düşmüş bulunmaktayım..!
Bir kadın olarak, tek görevi bakım hizmeti olan yardımcı güçler ordusu yaratmamı isteyen, toplumda etkisiz, ailede kimliksiz, yaşamda kişiliksiz hale getiren militarizmi; anarşist bir kürt kadını olarak reddediyorum..!
Uzun yıllardır bu topraklarda T.C. devletinin Kürdistan’da uyguladığı imha ve inkar politikalarını, öldürülen çocukları, yakılan bedenleri, kaybedilmiş hayatları görüyorum.. Bu savaşın öznesi olmak bir yana dursun bu kirli düzenin bir parçası olmayı reddediyorum..!
İçinde yaşadığımız politik süreçte barışa el uzatan annelerin feryat figanları içinde sınırlara bıraktıkları beyaz tülbentlerle birlikte bu kanlı savaşa bir son denilsin istiyorum..! Tüm düzen, insan canına kasteden bütün hiyerarşik sistemleri reddediyorum..! Aktif öznesi olduğum bu savaşta birincil dereceden etkilenen bir kadın olarak devleti ve onun hem adaletsiz hem de vicdansız olan hukukunu reddediyorum..! Ve ant olsun ki hiç bir toprak parçası daha değerli değildir insan kanından. Evet yaptığım devlet nezdinde bir suç, ben halkı askerden soğutuyorum..! Çünkü; Hayatlarımız çalınmadan, hayallerimiz buluşmalı..!