Geçtiğimiz aylarda günden güne yükselen korona krizine paralel olarak, Covid-19 virüsünden daha eski ve daha çok can yakmış başka bir virüsün daha yükselişini takip ettik: Erkek şiddeti. Belirtilerini Covid-19’dan daha hızlı gösteren ve daha hızlı yayılan bir virüs bu. Ve tüm dünyadaki “yetkililer” ortak bir politikada birleşip bu virüsün getirdiği yıkımı sadece seyretmeyi yeğliyor.
Afganistan, erkek şiddetinin yükselerek kadınların yaşamını ve mücadelesini hedef aldığı ülkelerden sadece biri. Human Rights Watch verilerine göre, ülkede “normal” denilebilecek zamanlarda dahi cinsiyete bağlı şiddetin oranı yaklaşık olarak %87. Covid-19’un fark edilmesiyle başlayan “anormal” zamanların, karantina sürecinin kadınlara yansıması da pek iç açıcı olmadı.
Ülkede yükselen kadın dayanışmasının örneklerinden birini, yıllardır Afganistan’ın Herat kentinde erkek şiddetine maruz kalan kadınlara destek olan bir grup psikolog, doktor ve sağlık emekçisi kadın oluşturuyordu. Kadınlar çalışmalarını yerel bir hastanede kendilerine ayrılan bir bölümde gerçekleştiriyordu ancak korona krizi bahanesiyle bu alan kadınların elinden alındı ve izolasyon alanına dönüştürüldü. Kadınlar çalışmalarını başka bir merkeze taşıyıp orada yürütemiyor çünkü iletişim kurdukları kadınlar onların yanına ancak ailelerine ve yakın çevrelerine hastaneye muayeneye gittiklerini söyleyerek gidebiliyorlar. Aksi takdirde bir dayanışma grubuna katılmış olmaları da şiddeti tetikleyen ve arttıran bir neden olarak karşılarına çıkabiliyor.
Merkez psikologlarından biri olan Marzia Akbari, “Herat’taki birçok kadın koronavirüsü atlatabilir, ama karantinayı atlatamayacaklar” diyerek bu sürece dair korkularını dile getiriyor. Akbari -karantina döneminde de- merkezin dayanışma içerisinde olduğu kadınları her gün arıyor ancak yarısına dahi ulaşamıyor. Kadınların birçoğunun kendilerine ait telefonları yok, evde dört duvar arasında kendilerine şiddet uygulayan erkeklerle bir arada yaşıyorlar ve onların telefonlarını kullanabilirlerse iletişim kurabiliyorlar.
Akbari’nin ulaşabildiği kadınlardan bir tanesi telefonu açınca geriliyor ve korkup kız kardeşiyle konuşuyormuş gibi davranıyor. Akbari, haftalarca uğraşıp bir kez ulaşabildiği bir kadından daha bahsediyor. Kadın, ailesi tarafından üç kez zorla evlendirilmiş ve aynı zamanda kendi erkek kardeşlerinden de sürekli olarak fiziksel şiddet görüyor. Akbari ona ulaştığında durumunun karantina sürecinde daha da kötüye gittiğini, telefonunun dahi izlendiğini öğreniyor. Ve Akbari bir daha kendisinden haber alamıyor, telefonu hep kapalı oluyor.
Karantina uygulamalarının görüldüğü neredeyse bütün ülkelerde ev içi şiddet artarken, Afganistan’da da benzer artışlar görülüyor. Ülkedeki uyuşturucu bağımlılığının yüksek olması ataerkinin bahanelerini arttırıyor ve karantinada uyuşturucusuz kalan erkeklerin neler yapabileceğini de akıllara getiriyor.
2014-2016 yıllarında Ebola salgını esnasında, Batı Afrika’daki çocuk evliliklerinin ve gebeliklerinin sayısında ciddi bir artış meydana gelmişti. Ekonomik olarak zor dönemden geçen aileler ya bütün çocuklarını okuldan alıyor ya da sadece oğullarını okutmaya devam ediyordu. Kızlarını evlendirerek adeta ekonomik yük olmaktan çıkarılıyor. Yapılan pek çok araştırmaya göre kadınların %30-40 arasında bir kısmının 18 yaşından önce evlendirildiği Afganistan’da, çocuk evliliklerine ait zaten yüksek olan oranların daha da yükselmesi korona krizinin getirdiği korkulardan bir diğeri oluyor.
Yaşadığımız coğrafyada olduğu gibi Afganistan’da da salgının getirdiği korkular her ne kadar gerçek olsa da en az onun kadar -hatta ondan daha- güçlü olan gerçek kadın dayanışması. Kadınlar şiddete maruz kaldıklarında kurtuluşun devlette ya da poliste olmadığının, hatta şiddetin onlar tarafından beslendiğinin farkındalar. Katledilen kadınların hesabını sokaklarda soruyorlar, yaşamın her alanında yerlerini geri almak için mücadele veriyorlar.
Afgan kadınlar “Biz karanlıktan çıktık ve bir daha asla o karanlığa dönmeyeceğiz!” diyorlar. Şiddetten uzaklaşan kadınlar kadın örgütlerinin desteklediği dayanışma evlerine gidiyorlar. Orada birbirlerine hikayelerini anlatıyor, birbirlerini iyileştiriyorlar. Akbari gibi kadınlarmücadelelerinden zaferler elde ediyorlar. Akbari’nin ve diğer kadınların dayanışma içerisinde olduğu Zeynep, çocukken zorla evlendirildiği ve kendisine şiddet uygulayan kocasından boşanmayı başarıyor; ailesinin ya da çevresinin ona uygun gördüğü “ahlaksız” gibi etiketlere hiç mi hiç aldırmadan evine güçlü bir şekilde dönüyor. Ve dayanışma sayesinde yaşamı yeniden başlıyor. Çünkü dayanışma yaşatır!
Yaşadığımız coğrafyada korona krizinin yaşandığı son üç ayda -resmi rakamlara göre- en az 70 kadın erkek şiddetiyle katledilmişken ve hesaplanamayacak sayıda kadın tecavüze, tacize, erkek şiddetinin herhangi bir biçimine maruz kalırken bizlerin de birbirimize, kadın dayanışmasına sarılmaktan başka kurtuluşumuz yok. Çünkü dayanışma yaşatır!
Betül Deniz
İlk Yorumu Siz Yapın