Suyun ticarileştirilmesine karşı mücadele eden, toprak, su, yaşam ve özgürlük mücadelesi veren, tüm yaşam savunucuları, Her türlü uyarıya rağmen nükleer santrallerde ısrar eden anlayışa karşı…
Anarşist Kadınlar
C. Wright Mills’in sosyoloji disiplininin kurucu metinlerden sayılan ‘Sosyolojik İmgelem’ (1959) kitabı, insanı “etrafından soyutlanmış, yalnızca refleks ve içgüdülerden oluşan bir biyolojik varlık olarak” düşünmenin kısırlığından söz eder ve uyarır: “Her ne olursa olsun insan, … içinde bulunduğu toplumsal ve tarihi yapılarla olan ilişkisiyle anlaşılmalıdır.” Ülkemizdeki muhafazakâr düşünür ve siyasetçilerin tecavüz ve hadım yasası tartışmaları bağlamında geçtiğimiz haftalarda bildirdikleri görüşler ise, “insan” denilen varlıktan ne anladıklarının sınırlarını ya da sosyolojik bakış açısından hiç nasiplenmediklerini gözler önüne sermiyor mu? Buna göre, söz konusu açıklamalar her şeyden önce insanı biyolojik indirgemeciliğin derinliklerine hapsediyor.
Kamuoyunda ‘hadım’ yasası olarak bilinen Çocuğa Karşı İşlenen Cinsel Suçlarla ilgili yasa teklifi Adalet Komisyonu’ndan geçti. Çocuklara karşı işlenen suçun cezası 6 yıldan 15 yıla yükseltilirken, teklifte ‘beden sağlığının bozulması’ ibaresinin çıkarılması suçluların salıverilmesinin önünü açtı denildi.
Komisyonun sabahki oturumunda, İktidar partililer tarafından “Kadının ve Aile Bireylerinin Şiddetten Korunması”na ilişkin kanun teklifiyle ilgili alt komisyon kurulmasına karar verildi. Bakan Aliye Kavaf, öncelikle çocuğa karşı işlenen cinsel suçlarla ilgili teklifin görüşülmesi gerektiğini savundu.
Kadının ve Aile Bireylerinin Şiddetten Korunmasıyla ilgili kanun teklifinin alt komisyona havale edilmesinin ardından Komisyon, Çocuğa Karşı İşlenen Cinsel Suçlarla ilgili yasa teklifini görüştü.
8 Mart Kadınlar Günü kutlamalarında PKK’nin hapisteki lideri Abdullah Öcalan lehine sloganlar atılmasına engel olmadıkları gerekçesiyle haklarında dava açılan mitingin tertip komitesi bugün ilk kez hakim karşısına çıktı.
İstanbul, Kadıköy’de düzenlenen mitingin tertip komitesi üyeleri hakkında, 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet suçlamasıyla dava açılmıştı.
Afişleri görmüşsünüzdür: Kadına şiddet uygulayan erkek değildir! Dile bakar mısınız?
Yıldırım TÜRKER
Artık her gün birkaç kadın, kimileyin töredir diye, kimileyin imdat çığlıklarına ve polise onca şikâyetine rağmen sırtı tapışlanıp salıverilmiş kocaları tarafından insanların gözü önünde katlediliyor.Toplumun bir tık daha yakınına vardığı nokta, kadınlara yönelik toplu katliamlardır.
İHD’ye göre, 2010’da 46 kadın “namus” gerekçesiyle erkeklerce öldürüldü; yargı ve mahkemelere intikal eden en az 281 kadın ve çocuğun tacize, 182 kadın ve çocuğun ise tecavüze maruz kaldı.
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi 2010 yılı kadınların yaşam haklarına yönelik hak ihlalleri raporunu basınla paylaştı. Raporun özetini sunmadan önce tarihin 8 Mart ertesinde olmasının anlamına değinen dernek üyeleri; raporun Halepçe ve İstanbul Üniversitesi’nde işlenen 16 Mart katliamlarında hayatlarını kaybeden kadınlara ithaf edildiğini söylediler.
Muğla’da dört yıl önce bir kadına tecavüz eden sekiz sanıktan, olay tarihinde yaşları 18’den küçük olduğu için davaları diğer sanıklardan ayrı ve kapalı olarak görülen iki kişinin, ifadeleri henüz alınmadığı halde yetişkin sanıkların ifadelerini dinlemek üzere duruşma salonuna alınmasına kadınlar tepki gösterdi.
Kadınların temel endişesi, yetişkin sanıkların ifade vermesinin ardından dinlenmesi beklenen iki tecavüz sanığını yönlendirmesiydi.
İki buçuk yıldır 12 yaşındaki bir kız çocuğuna taciz ve tecavüz ettiği iddia edilen Ş.M tutuklanarak cezaevine gönderildi. Mağdurun ailesi, şoku üzerlerinden atamadan bir şok da polisten geldi: “Kızınız kendi rızasıyla ilişkiye giriyordu”
İstanbul’da 1999 doğumlu bir kız çocuğuna son iki buçuk yıldır taciz ve tecavüz ettiği ileri sürülen 60 yaşındaki Ş.M. tutuklandı. Devlet tarafından koruma altına alınan çocuğun ailesi ise Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü Çocuk Şubesi’nden bilgi almak istedi.
Vicdani red kavramı dar anlamıyla zorunlu askerliği red olarak tanımlanır ve bir sivil itaatsizlik eylemidir. Zorunlu askerliğin hala uygulamada olduğu ülkelerde çoğunlukla bu hizmet erkeklere yöneliktir. Kadınların zorunlu askerliğe tabii olduğu ülkeler de vardır lakin sayıca azdır. Türkiye’de ise kadınlar zorunlu askerliğe tabii olmadıkları halde vicdani retlerini açıklamaktadırlar.
Vicdani reddin bir sivil itaatsizlik eylemi olması unsurundan dolayı ret deklerasyonların sonucunda zorunlu askerlik yükümlülüğü bulunan vicdani retçi erkekler hayatlarının huzurla devamına dair ciddi bir risk almış olurlar. Nitekim Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Osman Murat Ülke davasında verdiği vicdani ret konusunda yasal bir düzenlemeye gidilmesi kararını hala hayata geçirmemiş olmasından dolayı da süren durum erkek retçilerin açıklamalarından sonra askere çağrıldıklarında ve gitmediklerinde kaçak pozisyonuna düşürülmeleridir. Bu durum hayatlarının sonuna kadar belirsiz bir şekilde sürer, seyahat etme özgürlüğünden mahrum kalırlar, yasal herhangi bir bürokratik prosedür işlemlerini yapamaz hale gelirler, mahkemenin tabiriyle sivil bir ölüm yaşarlar. Gerek insan kaynağı gerek maddi kaynak bakımından cezaevi süreci yaşayan vicdani retçilerle dayanışma gösterilmeye çalışılır.
Türkiye’de vicdani redde ilişkin resim böyleyken kadın açıklamaları bu resmin neresinde oturuyor biraz bakmaya çalışacağım.
Ankara’nın Anarşist kadınları seslendi; Özgürlüğe, özgürleşmeye birlikte ama hep birlikte!
8 Mart Dünya Kadınlar Günü Ankara’da da kutlandı. Ankara Kadın Platformunun düzenlemiş olduğu eyleme yaklaşık 600 eylemci kadın katıldı. Ankara Anarşi İnisiyatifi de oradaydı. Yoğun kar yağışına rağmen , eylem daha önce kararlaştırıldığı gibi saat 12:00’da Kolej kavşağından başladı ve eylemci kadınlar SSK İşhanı’nın önüne kadar yürüdüler. Eylemde kadına karşı şiddete, kadın cinayetlerine , tacize, tecavüze ve cinsiyetçiliğe değinildi. Birçok farklı kadın örgütünden kadınlar hep beraber halay çekip, günü kutladı. Her yaştan kadınlar, kendi renkleriyle alanlardaydı.