Geçtiğimiz haftalarda gündeme gelen ve özellikle kadına yönelik hakaret, tehdit ve şiddet nedeniyle tutuklu bulunan yaklaşık 15 bin kişiyi kapsayan ve bu nedenle kadın örgütleri…
Kategori: Yazılar
Kendisini sosyolog ve İslam düşünürü olarak tanıtan Zaman Gazetesi yazarı Ali Bulaç yine kendisine yakışır bir açıklama yaptı: “Kadınlar çalıştığı için erkek fıtri (yaradılış) rolünü kaybedip vahşi cinayetlere sürükleniyor” diyen Bulaç, “Kadının birinci görevi annelik ve ev hanımlığıdır. Kapitalist piyasa kadını ev dışına çıkarıyor, ev hanımlığını itibarsızlaştırıyor. Erkek kışkırtılmış kadınla evlenmek istemiyor. Olan kadına oluyor. Yüz binlercesi iş, aş peşinde, yalnız.” diyerek yeni bir saçmalığa daha imzasını attı.
Ama Ali Bulaç’ın bu sözlerini kafa karışıklığından çok daha öte yorumlamak gerek. Çünkü Ali Bulaç bu ayrımcılığı ve alçaklığı, bir ideoloji olarak ‘sosyolog’ kisvesi altına bürünerek yapıyor.
2012 senesinin Şubat ayında, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in isteği üzerine, kışlalarda söylenen “Ay Akşamdan Işığıdır” türküsünün kadını aşağıladığı belirtilerek, söylenmesi yasaklanmıştı. Fatma Şahin’in bu isteğinden iki ay sonra, Nisan ayında ise, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Jandarma Genel Komutanlığı arasında Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele kapsamında bir protokol imzalandı. Protokole göre, er ve erbaşlardan astsubay ve subaylara kadar yaklaşık 500.000 TSK mensubu, kadına yönelik şiddetle mücadele derslerine katılacak.
Ayşe Paşalı kocası tarafından defalarca tecavüze ve şiddete uğradı. “Kocam beni öldürecek” diyerek şikayetçi oldu ancak devlet her defasında kocayı bıraktı. Sokak ortasında kocası önce bıçakladı sonra kimseyi yanına yaklaştırmadı. Ayşe, kırkbeş dakika boyunca kendisini izleyen gözlerin önünde öldü. Seni unutmayacağız ve katilleri asla affetmeyeceğiz.
Bağır herkes duysun…
‘Birgün kocamdan dayak yedim ve hiç sesim çıkmadı bir daha olmaz diye umuyordum ama bir değil iki değil, dayak gün geçtikçe artmaya devam etti’ diyebilmeyi isteyen milyonlarca kadının iç sesi olalım. Birgün tüm kadınların şiddete karşı bağıracaklarını umarak herkesin duyması gereken bu şiddeti tanıyalım biraz.
Kadın; her alanda şiddetle iç içe, yüz yüze…
Kadınlar özellikle ev içinde, okulda, iş hayatında ve hayatın hemen her alanında fiziksel, psikolojik, ekonomik ve cinsel şiddete maruz bırakılıyorlar. Nerdeyse her üç kadından biri şiddet görüyor. Kadına yönelik şiddet çoğunlukla ev içinde kendini gösteriyor. Kadın türlü bahanelerle yemek yapamamaktan tutun, çok para harcamışsın, annene niye gittin eve niye geç geldine kadar sudan sebeplerle yaratılan şiddet ortamıyla yüzleşiyor. Ona niye baktın, bunu niye giydin denilerek, bazen bir tokat, bazen bir küfür, bazen de ölüm oluyor bu şiddetin sonuçları. Bu şiddetin doğrudan uygulayıcıları erkekler. Yani babamız, erkek kardeşimiz, eşimiz, sevgilimiz ve çevremizdeki diğer erkekler.
BÜTÜN KADINLAR SOKAKLARA! Kadınlar ve çocuklar devletlerin ve küresel kapitalistlerin çıkar savaşlarında ezilen çoğunluğun büyük kesimini oluşturmakta ve savaş koşullarının en acımasız uygulamalarına maruz bırakılmaktadırlar.…
Hayatımızın, doğurmak ve doğurmamak karar hakkımızın bu denli sınırlandırıldığı bir sistem içinde bütün fiili ve yasal zorluklara rağmen kürtaj olduysanız; Sezaryen olup olmama kararınızın sizin…
Aylık Anarşist Meydan Gazetesi, sokakları kara mora boyayan Anarşist Kadınlarla mücadeleleri üzerine bir röportaj gerçekleştirdi.Saliha Gündüz: Öncelikle merhaba. Anarşist kadınlara aynı gibi görünen farklı iki türlü…
14 yaşında bir çocuk, ona tecavüz eden 22 erkek ve aranıp bulunan ‘rıza’.
Biz halk arasında bu duruma ne diyoruz gerçekten? Bartın Cumhuriyet Başsavcılığı, birtakım tespitler yapmış, her ne ise deliller toplamış, sonra da 14 yaşında bir çocuğa tecavüz eden 22 erkekle görüşmüş. Ne oldu diye anlattırmış ve şu kanaate varmış:
“… Ç.K.’nın zekâ düzeyinin yeterince gelişmemiş olduğu, ailevi problemlerinin bulunduğu, anne ve babasının ayrılması neticesi psikolojik sorunlar yaşadığı, düştüğü bu durum neticesi birçoğu rızaya dayalı ilişkiler yaşadığı, bunlardan birinin (halk arasında anlaşıldığı şekilde) tecavüz niteliğinde gerçekleştiği, diğerlerinin ise cinsel istismar ve cinsel taciz mahiyetinde olduğu, soruşturmanın halen devam ettiği, mağdurenin bu aşamada koruma altına alındığı anlaşılmıştır.”
Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, 1857’den bu yana sürüyor özgürlük mücadelemiz. Daha iyi çalışma koşulları istediğimiz için, bedenlerimizin özgürlüğünü istediğimiz için yıllarca erkekler ve…
Cinsellik üzerine konuşmanın tabu olduğu toplumlarda kadının cinselliği yaşayamaması, sadece kocasının zevk alması için cinsel ilişkiye girmesi, cinselliğin evlendikten sonra sadece erkeğin istediği gibi gerçekleşebilmesi, kadının doğurganlığının otoriteler tarafından denetlenmesi, dini inançlardan ötürü kadın için cinselliğin ayıp ya da yasak olması gibi bir çok paralele bağlı olarak, kadınların cinselliğinin ve bedeninin erkek egemen kültür içerisinde kontrol altında tutulması, toplumu düzenleyen kuralların başında gelmesi neticesinde gerçekleştirilen en acımasız müdahalelerden biri olan kadın sünnetinden bahsetmek bizim için “farz” olmuştur.
Kadın sünneti, en genel olarak, klitoris ve iç dudaklar uyuşturulmadan bıçak, tıraş bıçağı, keskin cam parçaları ve keskin teneke kenarları ile kesilmesi, ardından kemik çiviler, iğne, hayvan kılları ve deriden elde edilen iplik ile dikilmesi olarak uygulanıyor. Birçok dini metinlerde de rastlanılan ve ismini de “yapılması iyi olan şey” anlamında kullanılan sünnetten alan bu uygulama, tarih boyunca başta cinsel hastalıklar olmak üzere çeşitli cinsel hastalıkların önlenmesi amacıyla yapılmış.
Kadın sünnetinin yaygın olduğu toplumlarda, kadınlar da birbirlerine sünnet olmaları gerektiği üzerine baskı kurmakta, birbirlerine şart koşmaktadır çünkü o organın kesilmesi ile eve bağlılık arasında bir ters orantı kurmuşlardır zira sünnet olmamış kadının erkeğine ve evine bağlı olamayacağını düşünürler. Ayrıca sünnet olmayan kadının elinden diğer bir kadının yemek yemeyeceği gerçeği bu durumun kadınlar arasında daha da içselleştirilmiş olduğunu gösteriyor.
Bu uygulamanın hem dini bir zorunluluk hem de toplumların bir kültür yansıması olarak hala uygulanıyor olması, konuya özellikle erkeklerin değil kadınların müdahil olması, kadın sünnetinin erkek sünneti kadar normal görülmesi bazı ülkelerde yasal olarak yasaklansa da toplumların kadın sünneti geleneğinden kolay kolay vazgeçecekleri pek mümkün gözükmüyor.